Bir nisan günü başladı hikayemiz. Güneşle arası biraz bozuktur bizim buraların o yüzden çok fazla gülümsemez bizlere. Daha çok beyaz hakimdir gözlerimizde. İster şeffaflık diyin buna ister saflık. Bizde bembeyaz gözlerle bakarken dünyaya bir adam çıktı karşımıza. Hadi dedi hayata renkli bakalım merceklerin arkasından. Deli zannettik önceleri. Hayatın rengi mi olurmuş Erzurum’da. Yer beyaz, gök beyaz, dağ beyaz, taş beyaz….. O dedi bakmasını, görmesini bilmeyene; hayatın kırmızısı da var pembesi de. Sinemayla tanıştırdı bizleri. Hayata dedi birde buradan bakın. O zaman göreceksiniz renkleri sizde. Çekindik önce kamaştı gözlerimiz. Tekdüze beyaz hayatımız rengi nerden bilecekti. Kamera yabancı geldi önce bize sinema çok uzak ama inan dedi o genç sadece inan. Bir klip çekeceğiz dedi, beyazı rengarenk boyayıp hüzün giydireceğiz karlara, aşkı yazacağız dağlara. Hem de küçük bir el kamerası ile. Yok artık dedik daha neler. Biz ne anlarız sinemadan kameradan. Siz sadece bakın dedi bana yanımda olup bana inanın yeter. Ben gökkuşağını vaad ediyorum size. Bir klip çektik 3 gün 2 gecede. Çok yorulduk, uykusuz kaldık, belki de gerildik biraz. Gördük ama hayatın renklerini. Erzurum’da kırmızının da olduğunu yeşilin de. İşte o deli adam bırakmadı o günden sonra peşimizi; bizde ayrılmadık ne ondan nede bize öğrettiği rengarenk hayattan. Artık hayatımızda her renk var. Yeşil, kırmızı, turuncu, mavi…. Size hayata göz kırparken kirpikleri donan gençlerin güneşlerini anlattım, küçük bir el kamerası ile harikalar yaratan sihirbazların numaralarını. İşte sıfırın altında yaşamlar, sıfırın altında olanaklarla sıfırın altında rengarenk bir dünya yarattık kendimize. Bu saatten sonra soğuk neyler bize.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder